“İçinizde kim günahsızsa, ilk taşı o atsın!” (Yuhanna 8: 7)
Kurtlukta düşeni yemek kanundur. Medeniyet çizgisinde koşar adım ilerlediğimize inanırken, bütün gelişmişliğe rağmen arka planda hâlâ bu kurt kanununa mı tabiyiz? “İnsan insanın kurdudur” anlamına gelen meşhur Latince terim “homo homini lupus”, ilerlemenin eriştiği seviye göz önüne alındığında söylendiği çağdaki gerçekliğini koruyor mu? En gelişmiş toplumlarda dahi ilk fırsatta hortlayarak kendini gösteren kitle ruhu, nasıl bu kadar acımasız ve kıyıcı bir potansiyele sahip olabiliyor? Ahlak, kültür ya da bütün kurumlarıyla devlet bu ilkel kolektif tutumu evcilleştirmeye yetmedi mi? Sanal dünya, içimizdeki vahşi kurtları biraz olsun evcilleştirebildi mi? Elinizdeki kitap, şekil değiştirmekle birlikte içinde barındırdığı vahşetten fazla bir şey kaybetmeyen toplu yok etme arzusu ya da kolektif histeriyi anlama ve anlamlandırma çabasından ibarettir. Linç kavramının tarihsel seyri, gerekçe, aktör ve edimleriyle birlikte sistematik yapısı, başlangıç ve bitişi arasında izlediği yolu irdelediğinizde bazı şablonların tekerrür ettiğine şahit olacaksınız. Hatta bireyin evreni etrafında döndürdüğü postmodern dünyada biçim değiştirerek sanal hâle gelse dahi lincin kadim zamanlardan beri değişmeyen yüzünü göreceksiniz. Analiz edilen birçok yönüyle alanyazında ilk olduğunu değerlendirdiğimiz kitabın okuyucuya ışık, bir kolektif histeri türü olan lincin önlenmesi çabalarına da destek olması ümidiyle…