‘‘Bir hikaye kurmak için geldim dünyaya. Ya da atıldım. Düştüm. İttiler. Her ne ise işte... Hiç hazır değildim.’’
Herkesin anlatmaya değer hikâyeleri olmuyor hayatta... Kıymetli hikâyelere sahip olanların ise çok azı bu hayatı yazıya geçirebiliyor... Bir martının kanadından, bir martının gözlerinden bir kadının yüreğine bakıyoruz. Kimsenin bilemeyeceği sırlara ortak oluyor, kimsenin çıkmayacağı yokuşları tırmanarak daha önce kimsenin görmemiş olduğu doruklardan hayatı izliyoruz...
Defne Morgül, ilk novellası Sarhoş Martı ile okurunu şaşırtacak, hüzünlendirecek ve tedirgin edecek bir hikâye anlatıcısı olduğunu kanıtlıyor.
“Tuhaf, çorak bir iklimden geçiyoruz. Şiiri kıt, romanı yoksul; öyküsünün, denemesinin türü tehlike altında. Gündelik ıvır zıvır kitaba dönüştürülüp kalabalıkların üzerine boca edilince gerçek yazarlar da yazıya küstü haliyle. Ama arada bir esinti çıkıyor her şeye rağmen, bu boğucu havayı savurup dağıtıyor. Defne Morgül'ün kitabı işte o çöl esintilerindendir...”