12 Eylül 1980 sonrası, şubat ayının sonuna kadar teslim olmadım. MHP ve Ülkücü Kuruluşlar diye bir dava organize edildi. Bize teslim ol çağrıları yapıldı. Kızılay'da bir büroda kalıyordum. Bir gün kapım çalındı. Ben Üzerimi giyiyorum diye seslenince, Namahrem misin ya! diye bağırarak kapıyı kırdılar. Zeki Kaman adlı bir komiser, Yazıcıoğlu, nasıl bulduk seni! dedi. Kapının önüne çıktık. Her taraf sarılmış. Arabada darp yapmak istediler, karşı koydum. Dürüst Oktayadiı başkomiser, Dokunmayın, biz teslim ettikten sonra ne yaparlarsa yapsınlar" dedi. Atatürk Öğrenci Yurdu'nun önünde gözü mü bağlayıp ellerimi kelepçelediler. Başka bir ekibe devrettiler. Ama gerçekte devir miydi, yoksa o süsü mü verdiler, anlayamadım. Bir nizamiyeden geçtiğimi anladım. Kolumdan tutarak indirdiler. Daha orada sağımdan solumdan arkamdan tekmeatmaya başladılar. Bağırıyor musunuz o anda? Hayır, yalnız kolumu bırakın diye direndim. Arkadan enseme vuruldu, kafam bir yere çarptı ve alnımdan aşağıya doğru ılık ılık kan aktı. Hakaret ede ede, vura vura götürdüler, ayakkabılarımı, çorabımı çıkarttılar. Bir kalasın üzerine sırt üstü yatırıldım ve iple bağlandım. O zamanki, Ülkü Ocakları'da, MHP Gençlik Kolları'nda görev yapmış ama henüz yakalanmamış olan kişileri soruyorlardı..