Büyük Selçuklu İslam sancağını dur durak bilmeyen fetihler ile yaymaya devam ediyordu. Dünyada İslam sancağı altında bir birlik sağlanmaya çalışılıyordu. Bakışları keskin olan bir kartalın bu dönemlerde yetişmesi çileli bir yolculuğu andırıyordu. Büyük bir medeniyetin müjdecisi idi bu yolculuk. Yeni bir çağın başlangıcı için nice dikenli yollar döşeniyordu. Vakit dardı. Kartal, büyük bir ideal için belli eğitimlere talip olmuştu. Keskin bakışlarını daha ulvi bir yolculuk için hazırlayacak bir Atabeg’e ihtiyacı vardı. O ise Hasan et-Tusî idi. O’nun devlet tecrübesinin, bilgisinin, teşkilatçılığının eleğinden geçecek bir melik vardı daha dokuz yaşlarında. Bu eğitim basit bir eğitim değildi.
İşte bu eğitimleri babasının talimatı ile üstlenen melik; Melikşah’tı. Ailevî eğitimlerinden sonra, askerî eğitimleri bizzat aylar, yıllar süren talimlerle Atabeg’inden öğrenecek, İdarî alandaki eğitimleri ise bizzat katılacağı divanlarda tecrübe edecek, bu tecrübeleri ise savaş meydanlarında kullanacaktı.
Zübeyir Kamil Akkaya’nın kaleminden Melik’in Doğuşu adlı bu romanı okurken Selçuklu Medeniyetine adını altın harflerle kazımış Melikşah’ın eğitim dönemine hayretler içerisinde tanıklık edeceksiniz.