Her harf bir yokuştur, bayrağı harfsiz kelimeler olana. Her sözcük bedene bir dokunuştur, aklın ağrısını tenin şenliğinde dindirir. Gülüşünden hançerlenmiş bir çağın çocukları için yaşamın esa(n)sıdır faça. Çağın façalı çocuklarının bu cehennetinde acı kemirse de güzelliği, cesaret gülmek ister. Bilmenin yetmediği yerde başlayan sanatlar için cesaret, dil öncesi seslere, işaretlere, izlere, lekelere bükmektir dili ve bakısı. İşte bu epik sahnede gördüğünü içen gözler, ağza sığmayanı taşların eriyiğinden söküp alan lisanla susar… Derler ki, nadir kuşlar tüylerinden tanır birbirlerini. Edebiyat ile yaşam arasında örülen dünyanın nadir biçimleri, kıyısını sırtında taşıyan nehirler misali kıvrılır felsefe okyanusuna. Bir biçim, hâl ve eyleyiş olur sözcüklerin mırıltısı. faça; özgün, minör, sahici ve işveli epizotlar/fragmanlar biçiminde beliriyor, salınıyor ve sarmalıyor belleği. faça’nın giyindiği çıplaklık, çağın yitirdiklerine ağıt, geleceğin çağrısına şimdide durulma devinimi olarak örülmüş… Sıçrak bir akılla belirip, hafızadan tahayyüle seken sözceler yalın, fikirler fısıltılı, imgeler işveli. Yeryüzünün sırtını tarayan, göğün vaadini sürükleyen bir kopuş ve bağlanma düğmelerinden oluşuyor faça.