“Ait olduğum yeri ve evimi kaybettim,” dedim titrek sesimle. “Yüzüğü parmağıma geçirdiğimden beri kim olduğumu bilmiyorum. Evrenin sınırındayım ve gittikçe düşüyorum.”
“Düşmene izin vermeyeceğim,” dedi nazik bir sesle. “Söz veriyorum. Evrenin sınırında elini tutuyor olacağım.”
Luna, yetimhanedeki karanlık yıllarını geride bıraktıktan sonra İstanbul sokaklarında küçük hırsızlıklar yaparak hayatını sürdüreceğini sanıyordu. Oysa bir gece yoluna çıkan parlak bir yüzük ona hiç anımsamadığı yaşamının varlığını fısıldadı. Zihninden kopup giden ailesi, dostları ve sıcak yuvası artık bir hayalden fazlasıydı.
Farklı bir evrende asker olan Afel, parmağında aynı yüzükle Luna’nın evinde belirdiğinde kehanetin çarkları dönmeye başladı. Bir araya gelmesi gereken beş yüzük, alt edilmesi gereken ilahi varlıklar ve kehanetin sonundaki lanet, onları geri dönülmez bir yola soktu.
Üçüncü yüzüğün sahibini bulmak için vardıkları evrende, ortaçağ koşullarındaki bir ada ülkesinin ortasındalardı. Büyücülüğün ve cadılığın yasak olduğu bu dönemde, gerçek kimliklerini saklayarak gümüş halkaların peşine düşerken artık her ikisi de evrenin sınırındaydı...