Birkaç yıl önce babamla Mamak’ta kaldığımız evi gidip ziyaret etmiştik, henüz yıkılmamıştı. Babam hemen her şeyi hatırlıyor. Annemin dediğine göre bizim kaldığımız evin bitişiğinde Behice Boran kalıyormuş. Zaten birine adres verdiklerinde “Mamak’ta Behice Boran’ın evinin yanı” diye kayıt düşerlermiş. İlginç, nereden nereye? Annem ilerlemiş yaşına rağmen orada yaşadıklarını unutmamış. Güzel günlermiş... Eve gelince dışarıda olan her şeyden koparım ben. Ev sanki dezenfekte edilmiş bir özel alan gibidir. Dışarının kiri, pası ve cümle yükleri hemen kapının önünde bırakılır. Ayakkabılar bizde hâlâ kapıda çıkarılır ve sokakta giyilen her neyse onunla içeride hiçbir adım atılmaz. Ev dediğin çoluk çocuktur, nefesinin seninle birlikte her zerresine dokunduğu eşyadır, içinde kendini güvende hissettiğin bir ortamdır. Öyle işte, akşamları kendimi eve attığımda orada beni karşılayan huzur sanki kat kat sıralanmış, öyle beklemektedir. Artık ev de dört duvar arasında bir yerdir ama asla mapushane değildir. İşte “evrengiz” dediğim de benim ev hikayelerimin yaşandığı sevimli duraklar için kullandığım yeni bir adlandırmadır. Zaten “şehrengiz”e de ancak “evrengiz”den gidilir: Ev-re-n-giz.