Öykülerin iyileştirici, dönüştürücü bir gücü olduğuna inanan yazar, insanı anlatırken, insanı ve yaşamı da sorgulamaya çalışmış. Okuyucuya bilgi aktarmak değil, onunla iletişim kurabilmek ve yakalayıp öykünün içine alabilmektir amacı. Okurken düşündürmek, merak uyandırmak, zaman zaman da şaşırtarak, deyim yerindeyse okuyucuyu ters köşeye yatırabilmeyi hedeflemiş. Konularını, karakterlerini, olay ve kurgularını yaşamın içinde hep var olan bu sahici yaşanmışlıklarla örmüş!
Selma Sayar, “Düşüyorum Tut Elimden” kitabıyla, duygularınıza dokunarak akan hayatın içinden sesleniyor sizlere.
“Kavaklık yolunda suskunluğun rengi siyahtı. İki el birbirine bağlı, iki yürek bir sevda olmuştu. Adımlar, acılardan ve kayıplardan habersiz, duygular kenetlenmişti. Gözlerden uzaktılar. Oturdular. Diz dize konuştular. İki masum ve güzel yürek, dünyayı omuzlayacak kadar güçlü ve cesurdu.
Zifiri karanlığı yırtarak, kavaklığa yansıyan birkaç mermi ışığı, geceyi sağır eden sesiyle Özgür’ü hedef almış ve hedefi bulmuştu. Kör gecenin tanıklık ettiği törenin hain eli, tetiği çekmiş, kana boyamıştı bu hikâyeyi. Çırpınışlar, isyandı geceye ve kırmızı renkli töreye. Şafağın habercisi horozların öttüğü saatte, köy minaresinden sela sesi yankılanıyordu…”