Enis Batur’un bir gün (özel bir sohbetimizde miydi?) samimiyetle dert yandığını hatırlıyorum: “Denemelerimde kaynakça vermediğim için insanlar işkembeden yazdığımı sanıyorlar, tek bir isim için bile ne kadar araştırma yaptığımı bilmiyorlar,” diyordu mealen. Orçun Üçer’in ilk telif kitabı olan Denemeden Bilemezsin’detopladığı fragmanlar için de rahatlıkla söylenebilir bu: Bu küçümencik fragmanların arkasında dipten doruğa ince ince taranmış nice kitap bulunduğuna yemin edebilirim. Ama kimseyi inandıramam. İlk telif kitabı Göndermeler’in sunuşunda EB’nin “Dalağını yarmadan, iyicene kanırtmadan, defalarca sınayıp tartmadan, uykusunu kaçırmadan, uyuduğunda düşlerine taşımadan, yeniden ve yeniden denetlemeden iş bitti diyemeyen bir canlı türü” diye tanıttığı SÖ gibi, deneme yazmayı denemiş ve denemekte olanların dışında: Montaigne “Yazdıklarımın konusu ben kendimim” diyordu ya, ondan beri (elbette ondan önce de), deneme dediğimiz nedir ki: Diyelim, Orçun Üçer’in ilk telif kitabı için yazdığınız yazıya Enis Batur’la başlayıp Montaigne’den de bahis açtıktan sonra n’apıp edip pundunu bulup sözü kendinize getirmekten başka! — Selahattin Özpalabıyıklar