“KAMU BANKALARI SİYASİLERİN ADETA AİLE ŞİRKETİYDİ, MAHDUMLARI KAPIDAN KOVSANIZ BACADAN GİRİYORDU.” 2001, Ecevit başbakanlığında DSP, ANAP ve MHP son koalisyon dönemi, sağdan destekli Dünya Bankası ve IMF’ye teslim bir ekonomi yönetimi, off-shore şaklabanlığı ve yozlaşan bir bankacılık sistemi, bir ayağı kamuda bir ayağı özele kayan Hazine bürokrasisi, partilerin senin benim diye paylaştıkları kamu bankaları, holding patronları sahipliğinde kumarhaneye dönüşen özel bankalar, vahşi faizlerle çıldırmış para piyasaları, kara listeler, vadeden önce kapatılan krediler, bu karmaşada arada kalıp yaşam savaşı veren, ekonomiyi sırtlamış reel sektör, esnaf, sanatkâr, KOBİ’ler ve ipotekli malları yağmalanan sanayiciler, yok yere üretimden düşen işletmeler. Bu dönemde, kamu bankaları da sanki siyasilerin aile şirketleriydi, mahdumları kapıdan kovsanız bacadan giriyordu. Ecevit Hükümeti kurulmuş, Halk Bankası DSP’de kalmış, Ziraat ve Vakıflar Bankası ANAP’a verilmiş, Emlak Bankası’nı da MHP almıştı. Hazine Bakanı ANAP’lı Güneş Taner’se hepsi benim olsun diyordu. Kamu bankaları genel müdürleri arasında, Genel Müdür Yenal Ansen de siyasilere bir türlü kendini sevdiremedi, Güneş Taner’in deyimiyle “makbul adam” olamadı, Hazine murakıp ordusuna yalan ve iftira raporları yaptırılıp, savcılığa gönderildi. Mesut Yılmaz-
Çiller dönemleri, krizler, “enflasyon, düşük kur yüksek faiz”, sıcak paranın yakıp küle çevirdiği piyasalar, Hazine’nin zorda bırakıp aslanlara atar gibi özellerin önüne attığı kamu bankaları, adeta ben geliyorum diye bağıra çağıra gelen 2001 krizi, sağır sultanlar duydu bir para otoritesi duymadı. Gelsin kurtarıcı “Derviş’in kararları”, özelleştirme kapıları açıldı, küresel sıcak paracılar ülkeyi yeniden işgal etti, çaresiz halk ek vergilerle güya krizin ekonomideki tahribatını ödeyecekti, krize kalmadı faize gitti.